Skip to main content

Taşın Evrensel Tarihi

“Hepimiz yıldız tozuyuz.”
Carl Sagan

Evren ve doğa, bir akımlar ve birikimler havzasıdır. Bir ölçekte akışkan olan şeyler, başka bir ölçekte katılaşır. İnfilak eden bir yıldızdan serbest kalan hidrojen gazı, bir başka yıldızın kalbinde yeni bir ışık ve ısı ocağının yakıtı olarak birikir. Yıldızdan serbest kalan yüksek enerjili fotonlar, bir gezegenin yüzeyinde onları yakalayabilen bitkilerin dokusunda enerjiyi saklayan karbonhidratlara dönüşür. Yıldız tozu ise öncelikle taş olarak birikir. Doğa, her şeyden önce, bu akma-birikme döngülerinin ebedi dansı ve belleğidir.

Bir gezegen, çoğu zaman devasa bir taştır ve bu yüzden bir yıldız belleğidir. Aynı şekilde, yeryüzündeki taşlar da birer kozmik, jeolojik ve coğrafi bellektir. Taşın belleği, kendi fizyokimyasal yapısında farklı kudretleri sarmalar. Bir taşla neler yapılabilir? Bir ev inşa edilebilir. O zaman evimize kozmik-jeolojik bir belleği dahil etmiş oluruz. Granit veya mermer, sakladığı kudretleri harekete geçiren sanatçının ellerinde bir heykelin ışıltısıyla yıldız tozunu yeniden parlatır.

Avuca sığan, yeterince sert bir taş, bir kitle hareketinin failliğinin parçası haline gelebilir. Orada bedenlerle, duygularla, mücadelenin ve geri çekilmenin, özgürlüğün ve zorbalığın kuvvetleriyle ittifak yapar. Taşı tutan ve fırlatan el, eli yönlendiren bedenlerin kitlesel arzularıyla kozmik kuvvetlerin kesişim noktasıdır. Bu noktada taşı tutmanın sorumluluğu devreye girer: Taşın sarmaladığı kozmik kuvvetler hangi arzuyla, hangi amaçlarla müttefik olacak? Taşı tutan el, elinde tuttuğu kudretin ve belleğin ne kadar farkında? Toplumsal olana açılan bu kozmik hafıza, hangi ve nasıl bir toplumsal belleğin oluşumuna katılacak? Evimizi ve geleceğimizi bu taşlarla nasıl inşa edeceğiz? Taşın kendisini tutan ele soruları bunlarla başlar. Taş, belki de öncelikle bir sorudur: Benimle ne yapacaksın?